4 Mart 2012 Pazar

hoşlandığım çocuğu yanımdayken kesen kaltak.

adından da anlaşıldığı üzere, bu kaltaklar çok tehlikelidir. siz ne hayallerle o çocukla buluşmuşsunuzdur. tam böyle güzel güzel muhabbet akıp giderken, karşı masada ki kaltak sizin yanınızda olan, senin olan çocuğu kesmeye başlar, ve olaylar buradan sonra patlar. gidip o kızın saçını başını yol, gözlerini oy, ya da masaya kafasını geçir. sen benim hoşlandığım çocuğa nasıl bakarsın ey kaltak. sen fark edemedin mesela baktığını karşında ki çocuk rahatsız oldu ve of kız nasıl bakıyor falan deyip, ilgisi senin üzerinden o kıza kayıyor, işte yapılması gereken kıza birkaç minik rahatsız edici, kötü bakış atarsan bu iş tamam. işte böyle kaltaklar, çok güzel giden bir buluşmayı kötü yapabilir. onları dövüyoruz gençler.


sevgiler.

13 Şubat 2012 Pazartesi

merhaba valentine.

sevgililer günü ile ilgili birkaç şey yazmasam ölürdüm, bu yüzden yazıyorum evet.
aslında tırt bir gün. şimdi diyeceksiniz ki sevgilin yok bu yüzden konuşuyorsun tırt mırt diye.
arkadaşım, metis ajandasında bile 14 şubatın altında sevgililer günü yazmıyor. küvette kitap okuma günü bile değer bulmuşken ajandaya göre, sevgililer gününün hiçbir anlam ve önemi yok.
benim sevgililer gününde hiç sevgilim olmadı mı tabi ki oldu amma velakin ben gidip sevgilimle buluşmak yerine playstation' da pes oynamış insanım ki bu çok acı verici aslında. ya da 14 şubata gelmeden 1 gün önce ayrılmışımdır. nedense sevgililer gününe karşı içimde pek istek yok. 
sevgililer günü, liselilerin günü bence. çünkü o gün mini ekoseli etek giymiş kızlarımız ve ellerinde bir adet gül, yanlarında bıçkın liseli ya da değil delikanlılar olacak. ya da böyle kafe köşelerinde yine mıç mıç olan tipler. of çok çirkin. 
bir keresinde de ben starbucksta çalışırken elinde kocaman kalpli balonlar olan kızlar gelmişti o daha da felaketti, canım yapmayın etmeyin nolursunuz vallahi yapmayın. ne gerek var o kadar kalbe. zaten çocuk sana kalbini vermiş. balondan kalbi napacaksın?
bir de sevgililer günü için birçok yine tırt yorum var sevgilisi olmayanların kullandığı onlar da şu şekilde: sevgililer için zaten her gün sevgililer günü falan, yarın da yalnızlar günü ehe mehe falan diye. canım, bakın böyle şeylere hiç gerek yok. evet sevgiliniz yok ama neden böyle bir şey söyleme gereği duyuyorsunuz ki anlamadım gitti. hele sevgililer gününden sonra yalnızlar günü olması kadar saçma bir şey yok bu tamamen sevgilisi olmayanların uydurmuş olduğu avuntu.
kısacası, sevgililer günü tırt bir gün. ama tabi sevgiliniz varsa 'sevgililer günü' etiketinin altında kalmadan buluşun, edin, gülün, gezin ne biliyim. 
sevgililer gününde sevgiler.

12 Eylül 2011 Pazartesi

moda içimizde.

moda nedir? 
moda aslında bize yakışanı giymek değil midir?
ama maalesef günümüzde modayı çok yanlış anlayan insanlarımız var.
sırf o zamanın modası ne diye onu giyen de çok insan var. mesela şuan uzun etekler, kuş desenleri fazlaca moda ve evet kuş desenli bir elbise bende çoktan aldım. ama yakıştığını düşündüğün şeyi giymek paha biçilemez bir şey...
gençlerimiz bir kaç sene önce, siyah giyim, değişik ve renkli saç model, siyah makyaj vb. gibi moda olan şeyleri uyguluyorlardı. ama şuan alternatif dediğimiz tarzı kendilerine uygun görüyorlar. çünkü popüler kültür bunu gerektiriyor. popüler kültürün bir başka öngördüğü tarz ise vintage yani eski, retro giyim,tarz. bu şuan moda dediğimiz şeyin tam olarak göbeği...
annemin bir lafı vardı; " moda, kendini tekrar eder" diye.
gerçekten moda kendini sürekli tekrar ediyor. leopar ve zebra desenler olsun, vatkalar olsun, uzun kollu, yakası kapalı elbiseler olsun. bunların modası bir açılıp bir kapanıyor.
ama gerçekten moda bizim içimizde. eğer kendimize yakışanı giymeyi biliyorsak kendi modamızı kendimiz yaratabiliriz. ve abartıya kaçmadan.
sevgiler.

15 Haziran 2011 Çarşamba

aşık olma/ aşık oldurtma

merhabalar,
bugün en çok merak edilen ve benimde ciddi anlamda merak ettiğim bir konudan bahsetmek istiyorum: aşık olma/aşık oldurtma.
öncelikle aşık olduğumuz kişileri elimizde tutmak istiyorsak, ona aslında hiç aşık değilmişiz, her an ondan ayrılacakmışız gibi bir izlenim yaratmamız gerekiyor. böyle olduğunda karşımızda ki bize körkütük aşık olur ben size söyleyeyim. bunu yapmak ise şu yollardan geçiyor:
* mesajlarına karşılık vermek. ama çok samimi sıcak bir şekilde değil.
* onu deli gibi sevdiğiniz halde, aşık olduğunuzu karşı tarafa söylememeniz gerekiyor.
* söylediğiniz zaman adam/kadın zaten diyor ki bu benim cebimde. amaan moduna geçiyor.
* çok ilgi göstermemeniz gerekiyor.
* renginizi belli etmeyin, bir iyi, bir kötü davranın. amacınızı anlamasın.
* ama çok kötü davranmayın bu da ayrılığa yol açılan sebeplerden bir tanesi.
bu bir kaç tavsiyem sevdiceğinizi elinizde tutmaya yarayacak.
ama şöyle bir durum var ki ( ben hiç yapamadım, ama tavsiye veriyorum, söz bundan sonra yapacağım.)
biz hiçbir zaman aşık olduğumuz kişiye karşı "sevgi gösterememe" durumumuz olmuyor. çünkü "abi zaten seviyorum o da beni seviyor neden böyle davranayım." durumu oluyor. bu baya yanlış işte. bir kaç ay kendimizi sıkıp karşımızdakine dengesiz davranmamız gerekiyor. sonra o size iyiden iye aşık olduğunda rahatça sevginizi gösterebilirsiniz, ama yine de temkinli olma da yarar var. aynı zamanda insanlar peşinden koşmayı, köpek olmayı severler. böyle davranarak peşinizde kini köpek yapabilirsiniz. 
bir de şu durum var. bizim hiç aşık olmadıklarımız, sümüğümüzü sürmediklerimiz niye bize aşık?
işte o da tam anlamıyla bu durumla örtüşüyor. çünkü siz zaten ona kötü davranıyorsunuz, ya da boş kaldığınızda "hadi iki ilgi gösteriyim de beni mutlu etsin." mantığı oluyor. sonra sıkılıp hiç ilgi göstermediğinizde bu kişi iyiden iyiye size bağlanıyor. sonra ismail yk gibi dersiniz. "beni beğenenleri ben beğenmem, benim beğendiklerim ise beni beğenmez. yoksa ben zurna mıyım HA?" diye kalakalırsınız. işte bu davranışımızı aşık olduğumuz kişilere gösterirsek herkes mutlu mutlu çiftler olabilir diye düşünmekteyim. hiçbirimiz zurna değiliz bunu da unutmayalım gençler.
herkese bol öpücük.


sevgiler.

8 Mayıs 2011 Pazar

hiçbir kadının anlayamadığı ERKEKLER.

erkekler neden bu kadar karmaşık ve anlamsız ki. geçen bir film izledim(ugly truht) orada erkekler basittir biz düşünemeyiz falan diyordu. o kadar basit değiller bence. yani sonuçta birini seversin o da seni severse iki gönül bir olunca samanlık seyran olur mantığı, çıkarsın edersin mutluluğa kavuşursun. ama ya sevmezse? 
işte benim anlayamadığım kısım tam da burada başlıyor. tamam sevmek zorunda değil yani ben illa sevsin demiyorum ama sen birini sevmiyorsan ve bu kadınla sürekli vakit geçirip aslında arkadaş imajı çizmeye çalışıyorsan sen bu kadına umut vermiş olmuyor musun arkadaşım? benim anlayamadığım kısım bu işte. tamam iki karşıt cins arkadaş olmayacak diye bir kaidem yok. ama biriyle aranda arkadaş dışı bir ilişki varsa zaten bunu fark edersin. kimse salak değil sonuçta. ama sen arkadaşım dediğin insana farklı davranıyorsan zaten ortada bir sorun var demektir. bir de anlamadığım şu sen niye umut verip onu üzersin ki yani amacın ne? boşu boşuna niye üzersin ki bir insanı gerçekten bu erkekleri anlayamıyorum. çoğu amsalak cidden. yapabileceğimiz hiçbir şey yok. aşık olmaya ve üzülmeye devam.


(bu arada yaran mı var diye soranlara evet var abicim var ki buraya tüm kinimi kustum.)

25 Şubat 2011 Cuma

otobüsten nefret ediyoruz, biz.

selamlar,
bugun en lanet ettiğim bir şeyden söz etmek istedim. OTOBÜS.
şimdi sosyoloji okuduğumdan ötürü, toplumu incelemeye otobüsün içinde ki minik topluluklardan başladım. otobüs anılarımı yazsam kitap olur o derece.çünkü evim erenköyde okulumda beşiktaş-bomonti arası gidip geldiğinden bu otobüslerle fazla haşır neşir oldum. bizim evin oradan 4 adet güzide otobüs geçmekte. 112-2-17-202. şimdi bu güzide otobüsleri açıklamak istiyorum.

112
bu en sevdiğim olan bostancı-taksim arası çalışan çok hoş bir otobüstür. sabah çekilmez, trafiğe girmeye gerek yok ama öğlen çok tatlı olur hele yol boşsa yarım saatte beşiktaşa akarsın. ama öğlen saatinde yaşlı örgütü biniyor sanırsam buna çünkü otobüste bir tane bile genç göremezsinizdir. abi ölecekler nerdeyse ama taksime gitmeyi biliyorlar neyse konum bu değil. genelde boş olur tıkış tıkış olan bir otobüs olmadığından rahatça bir yolculuk yapabilirsin. ama geçen gün çok doluydu ve hava da yağmurluydu o günü anlatmak istiyorum. bekledim bekledim yarım saat kadar neyse geldi bindim bu arada yaşlı bir teyze beni ittirerek önüme geçti, sinirlenip allah belanı versin dedim neyse arkaya ilerledim. diğer yazımda melis adlı arkadaşımdan bahsetmiştim o benden 7 durak sonra falan biniyor o bindi ama otobüs o kadar dolu ki yanıma gelemedi önde kaldı bende arkada. sonrasında biz melisle mesajlaşmaya başladık, çünkü trafik var, sıkıldık falan filan. sonra burda kadın fenalaştı diye msj attı. dedim kadın şişman gözlüklü yaşlı mıydı? nereden bildin lan dedi. bedduamın tuttuğunu o an anladım, gerçekten allah belasını veriyor muydu? çok üzüldüm töbe dedim kadın iyileşti. neyse otobüste haşin yolculuğumuz devam ederken önümde duran bir kız vardı, cam buğulanmış cama fransızca bişiler yazdı sonra "hide and seek" yazdı falan dalga geçtim. neyse 112 böyle bir otobüs. severim kendisini iyi anlaşıyoruz bence.

2
2 numaralı otobüs en laneti falan sanırım. her zaman kalabalık olmaktadır. üsküdar-bostancı hattı çalışır. geçen sene çok kullanıyorduk ama bu seene çok dolu olduğundan dolayı melis hanım bıkbık ediyor ki haklı. bir de hep kapalılar falan oluyor garip bi otobüs bence. kullanmamaya gayret ediyoruz. hayırlısı.

202
bu otobüsümüz taksim- bostancı hattında çalışmakta ama 112den farkı mecidiyeköyden gitmesi ve çift katlı olması. çift katlı olduğu için cebi yaktığından ötürü, pek kullanmayı terciih etmediğim otobüstür. çok sık geçer, her zaman oturacak yer bulursun falan. ha bir de sabahları 10 a kadar ikinci köprüden basar, rumeli hisarı falan iki manzara görürsün sabah sabah mutlu olursun falan. öyle bir otobüs. tercih edilmez.

17
bu otobüsün allah belasını versin. hayatımda 17 kadar nefret ettiiğim bir otobüs daha yoktur. beklersin, gelir hemen ama adım atabilene aşkolsun. hayatımda 17 kadar nalet bir otobüs gördüğümü hatırlamıyorum, boş görmedim hiç. hıncahınc doludur. yaşlı çok vardır falan filan. geçen sene okuldan çıkmışım yorgunum, hasta gibiyim, ilk duraktan binmişim oturayım da rahat gideyim diye sonra allahın belası yaşlı amca diibimde dikildi, geldi kalk falan dedi bana ay nasıl sinirlendim anlatamam, orada ağlayabilirdim yani, mecburen verdim yerimi, devam ederken adama kötü kötü bakış attım hep. sonra da geç otur istiyosan dedi bide göt oğlanı. velhasıl 17den nefret ediyorum diye grup açsam facebookta. baya kişi katılır falan. ayrıca pis kokar, geçen çamaşır suyuyla karışık temizlikçi kokuyordu, bugun yaşlı amca böyle ne yediyse artık ondan kokuyodu, inene kadar akla karayı seçtim.


son olarak bir kaç şeyden bahsetmek istiyorum
otobüslerde bibuçukluk koltuğa oturan şişman teyze/amca hiç yer bırakmıyor ya o an çok üzülüyorum.
camlar açık esiyor püfür püfür koku gidiyor, biri ordan kapattırıyor ya ona da üzülüyorum.
otobüs bekliyosun, bekliyosun, bekliyosun.... aslında başka bir otobüse binip aktarma şansın var ama o kadar beklemişim biraz daha bekleyeyim binmeyeyim falan diyosun, sonra tüm umutlarını yitirip başka bir otobüse biniyorsun ama binerkende gözün hep arkada ya gelirse falan diye. sonra diğer otobüse biniyorsun bi bakıyorsun arkada senin otobüs! bence yaşlar sicim olmalı o an diye düşünüyorum.

bu güzide cover şiirimle de yazımı noktalamak istiyorum.
orada bir otobüs var uzakta
o otobüs bizim otobüsümüzdür
binmesekte, inemesekte
o otobüs bizim otobüsümüzdür
laylaylaylaylay.

saygılar.

23 Eylül 2010 Perşembe

Bağımlılık

 Burada bahsettiğim bağımlılık sigara alkol uyuşturucu vs. bağımlılığı değil. İnternet daha da ötesi facebook bağımlılığından bahsetmek istedim. Günümüzde birçok psikolog cart curt falan bunun zararlarından bahsediyor yok işte asosyal bir toplum oluyoruz yok efendim kitap okumuyor sosyal aktivite yapılmıyor gibi şeyler.. Ee sanırım bi bakıma haklılar ama ben şuan facebook bağımlılığından bahsedicem evet bende bir bağımlıyım. Geçen hafta cumaya kadar facebook hesabım vardı ama 1 haftadır hesabımı "dondurmuş" bulunmaktayım. O kadar çok giriyorum ki telefondan ipoddan bilgisayardan ona buna bakıyorum ve elime geçen hiçbir şey. Hadi sevgili bulmuş olsam neyse.. Ama sürekli bla bla birisi hala onla çıkıyor mu, aa yeni fotoğraf mı koymuş hemen bakayım, ay şu kızı hiç sevmiyorum ama ekliyim gene resimlerine bakar haset gideririm gibisinden şeylerle bizi alıkoyuyor. 1 haftadır facebookum yok ya hani tekrar aktifleştirmeyeyim diye kitap okudum, popmundo oynadım, tv izledim yeni dizilere başladım falan derken bu sefer de popmundoya ve dizilere bağımlı oldum iyi mi -_- Burdan çıkarıcağımız sonuç şu bence insan hayatında illa bir şeylere bağımlı oluyor hani ama facebook kötü ben size söyleyeyim

Sevgiler